LİDERLERİ BÜLENT ÇORAK'I "PEYGAMBER" SAYIP, ÜÇ YIL SONRA YAŞANACAK KIYAMETTE ATATÜRK TÜRKİYE'SİNİN DÜNYAYI AYDINLATACAĞINA İNANIYORLAR

Kemalist UFO'cular

Aşina olanların "Mevlânacılar" diye bildiği, Türkiye'nin en yaygın "new age" dini. Liderlerine UFO'lar aracılığıyla fasikül fasikül "yazdırılan" 621 sayfalık bir kitapları var. Türkiye'nin önemli tüm illerinde ve Almanya, İngiltere, ABD, Avustralya'da örgütlüler. Sayıları on binlerle ifade ediliyor. "Hz. Muhammet'le eşdeğer Mustafa Kemal'in kurduğu laik Türkiye'nin, kıyamet aşamasındaki dünyaya ışık tutacağına" inanıyorlar. Her yıl ünlü insanlara ödüller dağıtıyorlar. İşte Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Vakfı'nın görünen ve görünmeyen yüzü...

5 Kasım 1997. İstanbul'daki Yeşilköy Karakolu'nda hummalı bir çalışma. Polisler, kendileri için bile gayet ilginç bir zabıt tutuyor: 25 yaşındaki Mete Sinan Erzincanlı, önce anneannesi Meziyet Ardal'ı "uzaylıların işbirlikçisi olduğu" için bıçaklayıp öldürür. Ardından 8 yaşındaki kardeşini sırtına alıp üçüncü kattaki evlerinin camından atlar. Aynı gece, kaburgaları kırıldığı için karakoldan göğüs hastalıkları hastanesine kaldırılan Erzincanlı, iki gün sonra da cezaevi doktorunca Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edilir. Muayenede Erzincanlı'nın göğsündeki İngilizce "Uzaydan gelen adam" dövmesi dikkat çeker ve olay basına "Aklını uzaylılarla bozmuş genç" olarak yansır.

Sinan Erzincanlı, İ.Ü. Yabancı Diller Yüksekokulu Fransızca Bölümü öğrencisi. Annesi Nilgün Ardal son derece nazik, o gece İstanbul dışında olduğundan, olayı diğer çocuklarından aldığı bilgilere dayanarak aktarıyor: "Sinan o akşam eve asabi ve telaşlı gelmiş. İçeri girer girmez çoraplarını çıkarıp anneme vermiş. 'Bende büyü var. Düşmanlarımızın bizde gözleri kalabilir. Hemen bunları yak' demiş. Annem 'Oğlum yakmaya ne gerek var. Üzerlerine işe, büyü varsa bozulur' demiş. Ama Sinan'ın ısrarı üzerine çorapları yakıp bir tane 'Insidon' (yatıştırıcı) vermiş. Bana da telefonla bildirdi. Fakat bir süre sonra Sinan daha da kötüleşmiş. Annemle kardeşlerinin yanına gelip bir yandan kolundan hiç çıkarmadığı saatinin ışığıyla pencereden gökyüzüne sinyaller gönderirken, onlara da 'Saat 12'de uzaylılar gelip bizi alacaklar' demiş. Kardeşlerini bir odaya kapatıp anneannesine 'Sen şeytansın. Uzaylılar gelip hepinizi öldürecek. Sen benden yana mısın, yoksa onlardan mı' diye bağırmış."

Olayın bundan sonrasında Sinan Erzincanlı, elinde karnını deştiği anneannesinin bağırsakları olduğu halde kardeşlerinin yanına gidip onları kucaklar. 8 yaşındaki Can ve 15 yaşındaki Bora'yı sırtına almak ister. Ağırlık yüzünden Bora'yı bırakır. Sırtındaki Can'la birlikte pencereden atlar...

Kaptan Rivier bildiriyor!
Göğsündeki dövme dolayısıyla Sinan'ın uzaylılarla ilgisini ise Nilgün Ardal şöyle anlatıyor: "Sinan uzun zamandır, 'Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Yüce Vakfı' ile ilgileniyordu. Uzaydan alınan mesajların kaydedildiği bir kitapları var. Akşamları evde bu kitabı satır satır kendi defterine yazardı. Sıkıntılı günler geçiriyorduk. Hatta, başka şeyler düşünmeye fırsat bırakmaz, diye onunla birlikte aynı şeyi ben de yaptım."

Nilgün Ardal'ın "Bilgi Kitabı" adını verip "Üç milyona vakıftan alabilirsiniz" dediği fasiküller, toplam 621 sayfa. "Sadıklar Konseyinin Emri ile SİRİUS'a bağlı, Evren Yasası'na imza koymuş bütün Galaksiler"le irtibatlı, "Alfa Kanalı - Merkezi Sistem - Yüce Meclis - Evrensel Birleşim Konseyi - Merkez Üstü Merkeze Bağlı UFO Grupları"yla bağlantılı "Altın Çağın Kalemi Bülent Çorak"a yazdırılan mesajlardan oluşuyor. Vahiy'le aynı anlama gelmek üzere, "ULU RAHMAN ADINA" Bülent Çorak'a ilk kez 1981'de gönderilen mesajlarda, Bilgi Kitabı'nın "İncil, Tevrat, Zebur, Uzak şark Dinleri ve Kuran"ın birleştirilerek Evren'e tek Kutsal Kitap olarak Hediye edildiği" bildiriliyor.

Bu, kaynağı sürekli değişen (kimi zaman MANHİTO Gezegenine bağlı İNO Takımyıldızları'nın gemileriyle haftalardır dünyayı tarayan ve ALTONA kanalından konuşan KAPTAN RİVİER'den, kimi zaman R + A + H + M + A + N'dan gelen) son derece karışık ve anlaşılması güç mesajları, "2000 yılında kopacak" kıyametten başarıyla çıkmak için anlamak, anlamlandırmak olağanüstü bir çaba gerektiriyor. Üstelik hem "bilincin otomatikman kilitlenmemesi" için şüpheden uzak durup hem de "bilinç seviyesi ölçümü"yle "açılan kapılar"dan geçebilmek için "Kitaba Özel olarak konulan Çelişkiler ve bazı ters Bilgiler"i atlamadan!

Yerleşik inançlarda inanan, cevabını bulamadığı soru karşısında ilahi güce boyun eğer. Bilgi Kitabı'na göre ise verilemeyecek cevap yoktur. Yeter ki bilinç bunu alabilecek kanallara sahip olsun.

Peki, fasikül numarası büyüyüp araya matematik, fizik, astronomi ve başka bilimlerin girmesiyle iyice karmaşıklaşan Bilgi Kitabı karşısında kendini iyice "Bilinçsiz" hisseden okuyucu, paradoksal açıklamalar karşısında ne yapabilir? Sonuç "çöküntü"dür.

Uzaylıların dostu Mevlâna
İçinde bulunmayanların anlamlandırması zor olan bu metinleri kaleme alan kişi, bir kadın. Ama adı Bülent. İlk duyanın erkek zannettiği bir kadın. Bu durum kaleme aldığı kitabın ruhuna uygun. Tıpkı Tanrı'nın "iki yüzü" gibi; hem "eril" hem "dişil." Vakıf senedindeki adıyla Vedia Bülent Çorak. Sıradan bir ev kadını olmasına rağmen, kendisiyle yüzyüze gelenlerin iri mavi gözlerine doğrudan bakamayacağı kadar etkileyici bakışlara sahip. Vakur, kendinden emin. 74 yaşına rağmen son derece enerjik. Kayıtlara geçen tarih itibariyle 16 yıldır uzaydan "mesaj" alıyor. Bilgi Kitabı'na göre asıl adı "Mevlâna," şecere zincirinin bir ucu "Atlantis"e, bir ucu "Amon"a, bir ucu da "Zeus mabetleri"ne kadar uzanıyor. İnananlarının sayısı on binlerle ifade ediliyor.

Dünya Kardeşlik Birliği (DKB) adı verilen örgütlenmeye rağbet edenlerin çoğunluğunu, çeşitli kişisel, toplumsal ya da ailevi sorunların çözümsüzlüğünden bunalıp "tutunacak dal arayan aklı boş, cüzdanı dolu" kadınlar, özellikle de ev kadınları oluşturmakta. Mayıs 96'ya kadar DKB'de "Güneş Öğretmenliği" yapan Ayşe Sevgi Sezer de soruyu şöyle cevaplıyor: "Oraya gelen arkadaşların çoğunun Bilgi Kitabı'nın ne söylediğini, ne dediğini tam olarak yorumlayamadığına gözlerimizle, maalesef, tanık olduk. (...) Bu bilinç ve kişiliği zayıf arkadaşlarda bizim 'Obsesyon' dediğimiz (bir konuya, bir korkuya takılıp kalmak) olguların ortaya çıkmasına neden oluyor. Dernek içindeyken bu şekilde kriz geçiren, psikolojik tedavi görmek zorunda kalan, hastanelik olan bir sürü arkadaşa şahit olduk (...) En kötüsü de bu tip arkadaşlar bilinçlendirileceğine yakın çevreye daha çok alındı. (...) Böyle psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle ortamdan geçici olarak uzaklaşan arkadaşlara ise sahip çıkmadıkları gibi, tanımadılar bile."

Vakıf ya da dernek çatısı altında Dünya Kardeşlik Birliği'nin çalışmalarına elbette sadece "kafası boş cüzdanı dolu" ev kadınları katılmıyor. Değişik meslek gruplarından iş, güç ve sıfat sahibi, "kafası çalışan" pekçok insan Bilgi Kitabı'nın sırrına ermeye, "dünya dışından" verilen görevi yerine getirmeye uğraşıyor.

Mustafa Kemal de uzaylı
DKB Evrensel Birleşim Merkezi Derneği Bakırköy Şubesi yetkilileri, Mete Sinan Erzincanlı'nın üyeleri olduğunu resmen kabul etmiyor. Bu da doğal. DKB örgütlerinde üyelik, derneklerle vakfın yasallığını göstermekten başka bir anlam taşımıyor. Kendilerine özgü örgütlenme modeli içinde yaklaşık 1500 - 2000 civarında resmi üyesi bulunduğu söylenen DKB derneklerinde maddi - manevi etkinlik gösterenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor.

Yığınların "irtica tehtidi"yle uyarıldığı bir dönemde, dinsel özellikler taşıyan Bilgi Kitabı'yla DKB'nin, yurtiçi ve yurtdışında adeta kozmik bir hızla yayılıp güçlenmesinde Atatürkçülük kilit bir rol oynuyor. Bilgi Kitabı "MUSA - İSA - MUHAMMET MUSTAFA - MUSTAFA KEMAL. Bunlar direkt enkarnelerdir. Yani Sizin tâbirinizle konuşalım. Direkt Uzaylılardır ve Planetinize Plandan Sistem kurmak üzere gönderilmişlerdir" diyor (Fasikül 24, s. 216). Bir başka yerde de, belli ki dünyanın uzaylılarca ele geçirileceğinden korkan yüreklere su serpiliyor: "Bizler hiç bir zaman planetinize zorla el koyarak zorba bir düzen getirecek sistem tatbikçileri değiliz. SİSTEM RABBİMİZİN SİSTEMİDİR. Siz yine kendi düzeninizi kendiniz kuracaksınız. Ancak planın öngördüğü doğrultuda (ATA'nız gibi). O yüce bir görevli ve planın öz elemanı olarak yaptığı reformik yansımalar ile Anadolu insanını kendine kazandırmıştır. Bu yüzden ATATÜRK TÜRKİYESİ, büyük koruma altındadır" (Fasikül 27, s. 241). Daha pekçok mesajla dünyanın kurtuluşunda Atatürk ve Türkiye'nin önemi vurgulanıyor.

Bütün bu mesajlar, 1995'ten itibaren her yılın 1 kasımında "Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı" panelleriyle birlikte o yıl içinde "İnsanlık yolunda Birleşim, Dostluk ve Sevgi doğrultusunda"ki çabalarından dolayı kamuoyunun yakından tanıdığı kişi ve kurumlara ödüller vermeyi kolaylaştırıyor. Sezen Aksu'dan Ord. Prof. Ekrem Akurgal'a, Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ten Barış Manço'ya kadar...

Aktüel'in ulaşabildiği bütün bu isimleri aynı çatı altında görmek şaşırtıcı gelebilir. Onlar durumlarını açıklıyor açıklamasına, ama her iki tarafın da yaşananlardan "habersiz"liğini kabullenmek biraz saf olmayı gerektiriyor. Çünkü DKB yanlıları, panel sonrasında düzenlenen yemekli özel toplantıda, katılımcılara kendilerini daha açık izah ettiklerini söylüyorlar. Özetle ödülü verenin de alanın da memnun olduğu bir durum çıkıyor ortaya.

Kaynağı ister göksel anlamda UFO'lara veya kutsal kitaplara, isterse yerde ve "bilim"e dayalı olsun inanç ve iman, boşluktaki insanın kendini arayış ve anlamlandırmasının bir sonucu. Bilgi Kitabı ve Dünya Kardeşlik Birliği, çapı, yaygınlığı ve yansımaları ne olursa olsun, bunun basit ve sıradan bir örneği.

Her şey insan için ve "Güneşin altında yeni bir şey yok."

HAŞİM AKMAN - ŞİRZAT BİLALLAR

 

 

ÖRGÜTTEN ATILANLAR NASIL ÖRGÜTLENDİKLERİNİ ANLATIYOR

"Bülent Hanım çoğuna göre peygamberdir"

Ayşe Sevgi Sezer ve Sıdıka Gülden Çağlum, "aynı anlayışta bir başka kuruluşun toplantısına katıldığı" için Dünya Kardeşlik Birliği'nden (DKB) ihraç edilmiş. Ayşe Sevgi Sezer, DKB'nin sıradan üyesi değil. Bilgi Kitabı'nın "Evrensel Şuur kazanmış Dostlarımız" olarak tanımladığı bir "Güneş." Yani altıncı hissi açık, medyumik özelliğe sahip bir eğitmen. Sezer, DKB'den atıldığı Mayıs 96'ya kadar vakıf toplantılarında koordinatör, dernek yönetim kurulu toplantılarında da sekretarya görevlerinde bulunmuş.

* Dünya Kardeşlik Birliği (DKB) nasıl örgütleniyor?

- Özel bir örgütlenme, "kafakola alma" çabası yok. Herhangi birine Bilgi Kitabı'nın fasikülleri götürülür. Ona ihtiyacı olan, "Zamanı geldiği zaman," ki bu kişinin tekamül düzeyine ya da kendi programına göre değişir, bir şekilde DKB'ye kendi gelir.

* Din adamları nasıl geliyor sizin panellerinize?

- Bildiğim kadarıyla DKB'ye en yakın din adamı Prof. Yaşar Nuri Öztürk'tür. Bence o bir bilimadamıdır. Onun dışında hacı hoca takımı gelip gitmez.

* "Bilgi'ye ihtiyacı olan" gelir ve...

- Çalışır. Yıllarca sadece Suadiye Kulüp Reşat'taki toplantıya gelip hiçbir çalışmaya katılmayan arkadaşlarımız var. Zorlama ve yaptırım yoktur.

* Dernek ve Vakıf örgütlenmelerinden söz eder misiniz?

- DKB, dernek ve vakıf olarak legal görünümde iki şekilde örgütlenmiştir. Dernek, DKB Evrensel Birleşim Merkezi Derneği. Vakıf ise DKB Mevlana Yüce Vakfı. Her ikisi de 1993'te kuruldu. Ekonomik düzenlemeleri, basın - yayın faaliyetleri, Alevi - Bektaşi dernek ve Cem Evleri'yle, uluslararası ilişkiler, bilebildiğim kadarıyla vakıf tarafından yürütülür. Örneğin Erich von Daniken, Shirley McLaine Türkiye'ye geldiğinde onlarla görüşülmüş, Bilgi Kitabı verilmişti. Yine her 1 kasımda barış, dostluk gecesi düzenlenir, birtakım ödüller verilir.

DKB statüsünde legal dernek üyeliğinden çok işin ilahi yanı daha önemlidir ve dernek yönetim kurulu sadece legal platform için seçilir. Bunlar, yüzeyde görünen şeyler. Görünmeyen kısımdaysa dernekle vakfın legal çatısı altında illegal çalışmalar vardır. Bunun adı "18 Çalışması"dır. 18 kişi her salı günü ya da gecesi, içlerinden birinin evinde biraraya gelip Bilgi Kitabı'nın 55 fasikülü içinden bazı sayfaları dönüşümlü olarak okur. Sonuçta kitabın içinde olan ve olmayan, daha sonra gelen bilgileri de ihtiva eden bir başka kitapçık çıkar ortaya. Biz ayrıldığımızda 38 sayfası tamamlanmıştı bu kitapçığın. Şu anda sanıyorum 54. sayfaya gelmişler. Buna bir çeşit meditasyon diyebiliriz. Orada o sayfaları kendini vererek okurken, bir inanca kendini konsantre etmekten kaynaklanan, bizim "aura" dediğimiz bir manyetik alan oluşturabilmek amaçlanır. Böylece iyilik, güzellik, kardeşlik için dünyaya pozitif bir "yansıma" yaratılır.

İnanan kişiler olarak çalışmalarımızda şunu gördük. Pozitif bilinç yayabilmek için oradaki bireylerin, başta Bülent Hanım ve Güneş öğretmenleri olmak üzere herkesin, önce kendisinin pozitif olmayı becerebilmesi lazım. Hiyerarşi yoktur, diyoruz. Oysa özellikle son zamanlarda müthiş bir hiyerarşi, katı bir disiplin, standart tarikatlardan farksız bir mürit - mürşit ilişkisi oluştu. Bilgi Kitabı'nın söyledikleri değil, Bülent Hanım'ın ve yakın çevresindeki dostlarının iki dudağı arasından çıkanlar geçerli olmaya başladı. Bütün bunlar ve bir de Bilgi Kitabı'nın söyledikleriyle iki dudak arasından çıkanların çelişmesi, insanların kafasında soru işaretleri yarattı.

* Kaç tane 18 var?

- Şu an DKB bünyesinde hatırladığım kadarıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Tekirdağ, Edirne, Antalya'da 18 grupları var. Ben ayrıldığımda Bodrum'daki henüz 18 değil Çiçek'ti. Bir de "Odak" denen, Bilgi Kitabı bilgilerinin çalışıldığı yerler var. Bunun yanı sıra Almanya'da Münih ve Düsseldorf'ta, Londra'da, San Fransisco'da, Avustralya, Sidney'de odaklar var. Bilgi Kitabı, İngilizce de basıldı. Almanca ve Fransızca çevirisi devam ediyor. İtalyanca'ya 1, 20 ve 25. fasiküller çevrildi, İspanyolca ve Farsça'ya da 1. fasikül. Mayıs 96'ya kadar Almanya ve İngiltere'den ziyaretçiler geliyordu.

* Fasiküller yabancılara nasıl ulaştırılıyor?

- Her 18 üyesi, haftanın belirli bir günü Bilgi Kitabı'nın 1., 20 ve 25. fasiküllerini, Bilgi Kitabı'nı hiç bilmeyen birine vermekle görevli. Yurtdışından gelen tanıdığın ya da rastgele birine, bir Alman'a örneğin, fasikülün Almancası verilir. Sonra bu arkadaşlar isimleri, telefonları, biliyorsak adresleriyle 18'e deklare edilir. Fasikülü alan, ilgilenirse bizi şekilde bulur.

* 18 nasıl oluşuyor?

- Önce ilk üç kişi bir başka üç kişiyle 6 oluşturur. Bu, 18'in çekirdeğidir. 6'lar 18 kurmaya karar verince deklare edip Bülent Hanım'dan "okey" alır. Bundan sonra 18'e katılmak isteyenler o ilk 6'nın onayından geçer. Çekirdek bu şekilde yavaş yavaş sarılır. Her ilde en az bir, en çok üç 18'in kurulması gerekir. Üç 18 kuran vilayete "Şube" açma hakkı tanınır. Bildiğim kadarıyla DKB'nin İstanbul'da Beşiktaş, Üsküdar ve Bakırköy'de şubeleri var. Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa illerinin de. Adana ve Tekirdağ da şube kuruma aşamasındaki iller. Son dönemde bu kurala pek bakılmaz hale gelinmişti. Kitabın yazdığı ile yapılanlar arasında dağlar kadar fark var.

"Telepatiyle yazdırılıyor"

* Nasıl biri Bülent Hanım?

- Bülent Çorak Hanımefendi, 74 yaşında, lise mezunu bir ev kadınıdır. Beyi doktordu, iki yıl önce öldü. Kişisel olarak saygı duyduğum, çok iyi niyetli biridir ama, bildiğiniz gibi "Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla örülüdür." Bülent Çorak'ın iyi niyeti de onu cehenneme doğru götürüyor. Çünkü çevresinde, onun ego potansiyelini kabartan, onu bir mürşit gibi pohpohlayıp programın yoldan çıkmasına neden olan belirli bir kesim vardır.

* Kitabı o mu yazmış?

- Kalemi tutan el'dir ve telepatiyle yazdırılmıştır. Bir ev kadını ne kadar kültürlü olursa o kadar kültürlüdür. Zaten kendisini tanıdığın zaman böyle bir kitabı kendi bilinciyle yazamayacağını, yazdırıldığını çok iyi anlıyorsun. Yazdıklarının onun bilgi dağarcığından çıkmasına imkân yok.

* Yazarken gören var mı?

- Yanımızda çok mesaj almıştır.

* Nasıl yani? Öyle otururken, durduk yerde mi?

- Tabii. Yazmaya başlar. Yazışındaki süratten bunun normal olmadığını anlarsın. Son derece hızlı yazar ve bittikten sonra okur. Ona üçkâğıtçı diyenlerin en başında ben dururum. ??? Bu konuda ona inanıyorum. Bülent Hanım aslında çok büyük bir işi yerine getirmiş bir görevlidir.

* Bilgi Kitabı "dişil" bir söyleme sahip. Dolayısıyla onu bizzat Bülent Hanım yazmış gibi geliyor insana.

- İşin felsefi yönüne dönecek olursak, bütün peygamberler Tanrı'nın eril ve dişil yönünü yansıtanlar olarak ikiye ayrılır. Örneğin Musevilik ve Müslümanlık, ortaya bir sistem koyan dinlerdir ve Tanrı'nın eril yönünü yansıtırlar. Budizm ve İsevilik ise sevgi temeli üzerinde insanları yola getirmek istediği için, Tanrı'nın dişil yüzünü yansıtırlar. Bilgi Kitabı'nda başta dişil yüzünü, daha sonra ise eril yüzünü görürsünüz. Dolayısıyla ikisi sentezlenmiştir.

* Bilgi Kitabı bir din vaat ediyor ama.

- Hayır. Tam tersine insanın kendisi kitaptır. İnsanın dini kendisidir der.

* İlk satırından itibaren "Altın Çağın Kalemi" olarak Bülent Çorak'ın peygamberliğinin ilan edilmesine ne diyorsunuz?

- Bilgi Kitabı tüm kutsal kitapların bir sentezidir. Sen peygamber olarak görmek istersen o şekilde yorumlayabilirsin. Ama Bilgi Kitabı, Bülent Çorak'ın peygamber olmadığını, peygamberler döneminin kapandığını da açık ve net olarak veren bir kitaptır. Dolayısıyla ancak tekamül düzeyi düşük ve kişiliği zayıf insanlar kendilerine peygamber arar ve bir şekilde de bulurlar. İşte, Amerika'da da toplu intihar ediyorlar, biri de ölüme götürebiliyor onları.

* Bülent Hanım öldüğünde ne olacak?

- Bülent Hanım son yaptırımlarıyla, kendi bakış açısını garanti altına almaya çalışıyor. Normalde bir bağımsız üyenin Bülent Hanım'dan sonra vakfın başına geçmesi gerekiyor. Fakat Bülent Hanım, kendi çapında bir hanedan kurmaya çalışarak kızı Seyül Çorak'ı yerine hazırlıyor.

* Neden basından kaçıyor?

- Eskiden beri medya kendisine cephe alacak diye düşünüyor.

* Bir paranoyası mı var yani?

- Olaya dünyasal bir teşhis koymak gerekirse, derneğe girsin girmesin, evrensel felsefi konulara yakınlık duyup da DKB dahil olmak üzere diğer derneklerle alakalı herkes için herhangi bir psikiyatrik tanı rahatlıkla konulabilir.

VAKFIN ÖDÜL VERDİĞİ ÜNLÜLER KONUŞUYOR

Görmedim, duymadım, bilmiyorum
Peygamber olduğu iddia edilen Bülent Çorak'a "ilk mesaj" 1 Kasım 1981'de verildi. DKB Mevlâna Yüce Vakfı da son üç yıldır, her yılın 1 kasımında düzenlenen törenlerle toplumun "kalburüstü" isimlerine çeşitli dallarda ödüller veriyor. Aktüel ödül sahiplerine bu örgütü tanıyıp tanımadıklarını sordu.

PROF. DR. ORHAN KURAL
"Böyle organize grup görmedim"
Hayatım boyunca binlerce toplantıya katıldım, bu kadar organize olmuş bir grup görmedim. Kalabalığı görünce "Bir vakıf bu kadar insanı nasıl toplayabilir" diye sordum. Ben orada çok sıkıldım, kimi konuşmaları bazen anlamadım. Fakat 2.5 saat boyunca hiç kimse bu sıkıcı toplantıdan ayrılmadı, ayakta alkışladılar. Bülent Hanım, Kadıköy rıhtımında bir otelin roof'unda panelistleri özel olarak topladı. Bütün panelistler burada yoktu. Geçirdiğim tatsız olaydan sonra da beni aramışlar ama doktora gittiğim için kendileriyle görüşemedim. Gayet saygılı insanlar. Benimle daha sık görüşmek istediğini söyledi. Öğretileri hakkında hiçbir bilgim yok...

MÜJDAT GEZEN
"Ödülümü alıp çıktım"
Bana telefon açıp, "derneğimiz tarafından bir ödül aldınız" dediler. Nedir derneğiniz, diye sordum. Mevlana Vakfı dediler. Kimler var, diye sordum. Sezen Aksu var dediler. Biraz geç gittim, ödülümü aldım, erkenden de çıktım. Ama dernek ve çalışmaları hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

PROF. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (Mar. Ün. İlahiyat Fak. Dekanı)
"Ülkem insanı, çağırdılar gittik"
Benim onlarla hiçbir münasebetim yok. Tanımıyorum. Ben bilimadamıyım. Bana "gelin şu paneli yönetin" dediler, gittim. Diyanet İşleri Başkanı da oradaydı. Ben onların "Bilgi Kitabı"nı falan tanımam, bilmem. Benim ülkemin insanıdır, çağırdılar gittik. Kötülük belgeye dayalıdır. Belgeli bir kötülüğü varsa elbette ki onun çağırdığı yere gitmem.

MENTER ŞAHİNLER (Dışişleri Bakanlığı Kültür Daire Başkanı)
"Bir daha gitmem"
Ankara'daki üyelerinden biri geldi, "Atatürk'ün barışçı yönünü bize anlatır mısınız" dediler. Biraz soruşturduk, "Kendi hallerinde, zararsız bir vakıf dediler." Böyle olunca da hiçbir sakınca görmedim, gittim. Ama bu tür şeyler yazarsanız bir dahaki konuşmalarına elbette gitmem. Bundan sonra hiçbir devlet görevlisini de göndermeyiz. Haberi yaparken lütfen dikkatli olun; Atatürkçülük'ü alet etmeyin. Aksi halde kökten dincilere koz verirsiniz.

BİLGİ KİTABI'NDAN...

"MEVLANAMIZA ÖZEL MESAJDIR

Kotunuz ALFA Simgenizin rengi EFLATUN Ambleminiz AY ÇİÇEĞİ Görev taksimi zaten arasında yapılmıştır. Onlar Sizleri arayıp bulacaktır. Şöyleki, Mesajı alan Dostumuz, önce Dostlarının isimlerini bir deftere yazacak, sonra telefon ile onları teker teker arayacak, telefona cevap verenler, Grup Başkanı tarafından ilk Salı, evine davet edilerek Mesaj okunacak ve gaye anlatılacaktır. Ertesi Salı için Başkan Dostlarını kendi evinde toplayarak, onlara birer kalın defter ve kalem getirmelerini rica edecektir. Merkezden gönderilen Amblemler, o günün tarihi ile yapıştırılacaktır. Onlar Grubun öz Görevlileridir. Aldıkları Mesajları fotokopi yolu ile Altı kişiye vermekle yükümlüdürler. (...) Bu Altı Dostun ismi Öz çekirdek'e bildirildikten sonra Grup kurulmuş sayılacaktır. (...) Herkes aldığı Mesajları el yazısı ile deftere yazarak kendi Kitabını kendi yazmış olacaktır. Bu Kitap Sizin Bonservisinizdir." (F. 1, S. 8)

"Dostum,

Ben AMON, iklimsiz kuşakların iklimi, sebebsiz sebeplerin görevlisi. Bu güne kadar hiç kimse ile Bu denli açık gönülle konuşmadım. (...) Aklınızdan geçen Düşünceleri bir bir Banttan okuyoruz." (F. 24, S. 217)

"Burası körfez Ana Gemi Denetim Merkezi. Sizinle şu anda gemiden konuşuyoruz. (...) Sirius Gezegeninde kurulan bir Misyonun elemanlarıyız. Evrendeki 630 kanaldan Dünyanıza neşriyat yapılmaktadır. (...) Yazdırılan bu Kitap, sadece Dünya Planetiniz için değildir. Tüm Güneş Sistemlerinin müşterek Kitabı olacaktır. (...) Tüm personel namına, NOVA - K - Denetim gemisinden Sevgiler." (F.6, S. 54)

(Not: Ana yazı içindeki alıntılar ve bu bölümdeki özetler fasiküllerden 'aynen' aktarılmıştır. Yazım hataları metni kaleme alanlara aittir.)