Kara delik mırıldanıyor |
Uluslararası astronomlar, devasa bir kara deliğin yaydığı ses dalgalarını ilk kez gözlemlemeyi başardılar. |
KARADELİKLER BİR GÖK
KAPISI MI
Prof.Dr. Osman Çakmak
Sema Kapıları
Kur'an-ı Kerim'de "semanın görünmez kapıları"na dikkatimiz çekilir. Kapılar
geçit yerleri olduğuna göre, "sema kapıları" ifadesini; başka uzay-zamana,
farklı boyut ve kâinatlara geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Kur'an-ı
Kerim'de yer alan "sema" teriminin, bugünkü mânâsı ile "uzay-zamana" karşılık
geldiğini söyleyebiliriz.
Bir türlü çıkamadığımız kâinatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı
bulduklarını düşünen astrofizikçilere göre de, karadelikler bir uzay-zaman
kapısıdır. Kur'an'ın rehberliğinde kâinattaki sırlara yorum ve açıklama getiren
Bediüzzaman'a göre gökteki yıldızların bir kısmı Ahiret âlemlerine bakmaktadır.
Paralel Evrenler ve Karadelikler
Uzay gerilmiş bir ağa benzetilebilir. "Çevir de gözünü semaya bak, bir çatlak,
kusur görecek misin?" (Mülk-3) âyeti uzay-zaman ağının son derece sağlam
örüldüğününün de işareti olsa gerek.
Ağ, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülüyorsa, adına sema dediğimiz
uzay-zaman ağı da içine "oturmuş" bulunan büyük kütleli gök cisimlerince
öylesine eğilip bükülür. Karadelik sonsuz bir ağırlık anlamına gelmektedir. O
bölgede uzay-zaman ağı eğilip bükülmekle kalmaz, âdeta yırtılıp çatlamakta, daha
uygun bir tabirle delinmektedir. Delinmenin anlamı fizik kanunlarının
geçerliliğinin kaybedilmesi, o yörede fizik ötesi âleme kapı açılmasıdır.
Karadeliklerin tesir sahasını bir "huni" şeklinde tasvir edebiliriz. Bu bölgenin
en geniş sınırı "olay ufku"dur. Bir de çekim tesirinin olağanüstü arttığı, âdeta
sonsuz hale geldiği bir bölge vardır ki, burası "huninin" inceldiği uç kısmı
teşkil eder ve "tekillik" (singularite)" adını alır. Tekilliğin ötesi farklı
kanunların geçerli olduğu bir bölgedir. Bir kısım bilim adamının kanaatine göre
karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi "dışına" taşmakta;
"uzay-zamanı" da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen "farklı" bir
âleme geçiş kapısı görevi görmektedir.
Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu
konuda: "Uzay, çok karmaşık bir şekilde 'zamana' bağımlıdır. Uzayın 'gerildiği
ve büküldüğü' gibi, zaman da 'gerilir ve bükülür." demektedir.
Zamanın 'donarak' ebediyen durması, karadeliklerdeki tekilliğin (singularite) en
belirgin özelliğidir. Zamanın durması, zamanın "sabit" kalması; fizik
kanunlarının geçerliliğini kaybederek; uzayın bütün öz ve özelliğini yitirmesi
ve yepyeni bir başka kâinat'ın içine girilmesi demektir. "Orası" bizim
evrenimize hiç benzemeyecek, zaman, madde ve boyutlar farklı keyfiyete
bürünecektir. Alıştığımız değer birimlerine sığmayacak özelliklere, fiziğin dar
kalıpları ile açıklama getirmek zor görünüyor.
Kâinat dışına açılan "kapı" arayan astrofizikçiler için karadelikler umut kapısı
olmuştur. Esasen paralel evrenler, "karşı" âlemlerin yani ahirete ait dünyaların
varlığına işaret eden ilgi çekici bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bizim dışımızdaki evrenleri tasavvur etmek kolayca mümkün olmadığından, başka
kâinatlar konusuna önceleri şüphe ile bakılmıştı. Ama bazı fizikçilerin kozmik
ışınlar üzerinde sürdürdükleri çalışmalar ışıktan hızlı ışınların varlığını
gösterdi. Üstelik matematikî denklemler de mücerret kâinatlara işaret ediyor,
mücerret uzayları kabul etmeden ve dikkate almadan yapılan hesaplamaları yanlış
çıkarıyordu.
Gelişen olaylar gittikçe ışık hızından binlerce ve milyonlarca daha hızlı
mücerret elemanlardan kurulu ve örülü evrenlerin varlığına destek veriyor ve
konuya sıcak bakan uzmanların sayısını artırıyordu.
Gelişen bilim, madde ve uzay konusunda yepyeni kavramlar getirdi. Önceleri
maddenin bu kadar kısa ömürlü olacağı kimsenin hatırına gelmemişti. Madde gibi
zaman dediğimiz sürecin karadelik çekimiyle başka bir akışa girmesinin sonsuz ve
farklı boyutta dünyaları gündeme getireceği tahmin edilemezdi. Eskiden değişmez
ve dokunulmaz ilân edilen ve âdeta ilahlaştırılan fizikî prensiplerinin
karadeliklerde alt üst olacağı tahmin edilemezdi.
Bu kâinat niçin yaratıldı ve niye yok ediliyor? Beklenen karadelik kıyametinden
sonra yeni bir yaratılış var mı?
Bu konular günümüzde sadece dinî sohbetlerde yer almakla kalmıyor, en modern
astronomi merkezlerinde de yer alan tartışmalar arasında bulunuyor.
Mecerra yahut, Şemsü'ş-Şumus: Karadeliklerin ötesi
Uzayın dışına çıkabilecek tüneller olarak vasıflandırılabilen karadelikler
kıyametle ilgili bazı hadislerin yorumunda bizlere ipuçları vermektedir. Bu
ipuçlarıyla "Mecerra ve Şemsü'ş-Şumus" konusuna bazı yaklaşımlarda
bulunabiliriz. Ayrıca uzay ve kozmos ile ilgili âyet ve hadislerin üzerinde de
bu çerçevede bazı yorumlarda bulunmak mümkündür.
İlk hadis müellifi olarak kabul edilen San'ani'nin kayıtlarında Peygamberimiz'in
(sas) şu sözlerine rastlıyoruz: "Bana günler sunuldu. Cuma gününü gördüm; onun
güzelliği ve nuru hoşuma gitti. Orada siyah nokta şeklinde bir şey gördüm. "Bu
nedir?" diye sordum. "Kıyamet onun içinde" kopacaktır" denildi. Hadisin diğer
bir geliş şeklinde, "Cuma günü bir aynada bana gösterildi." denmektedir. (Abdürrezzak
San'ani, Musannef, III/256, No. 5559, 5560).
Hadiste yer alan ve kıyametin onun içinde kopacağı belirtilen "kara nokta" ile
anlatılmak istenen nedir? İslamî literatürde yer alan "Mecerra" ve "Şemsü'ş-Şumus"
tabirleri ile ne anlatılmak istendiği konusunda âlimler çeşitli yorumlar
yapmışlardır. Kıyamet sırasında göğün yarılacağını, kapı kapı açılacağını ifade
eden âyetin (Gök yarıldığı zaman -ve hep yapageldiği gibi- Rabb'inin buyruğunu
dinlediği zaman) tefsirinde Hz. Ali (ra)'nin göğün "Mecerra"dan çatlayıp
yarılacağı, açıklaması hayli dikkat çekmektedir. (Kadı Beyzavi, II/592; âyet
için bkz. İnşikak. 84/1-2). Astrofizikteki gelişmeler çerçevesinde şimdi bu
haberleri daha kolay kavrama imkânına sahibiz. Bilindiği gibi karadelikler için
en belirgin özellik ağ şeklinde ve sağlam bir surette tesis edilen uzayın
"çatlayıp delinmesidir." Mevcut bilgilerimize göre âyetlerin vurguladığı "sema
yarılmasını" şehadet âlemi olarak idrak ettiğimiz fizik dünyanın, yani
uzay-zamanın değişerek farklı boyutlara kapı açılması olarak yorumlayabiliriz.
Kur'an bize her zaman ipuçları vermekte ve birçok yerde de bunların "anlayan,
akıl sahibi ve bilgili kimselere misâl, âyet (ipucu, delil)" olduğunu
tekrarlamaktadır. Enbiya-32'de "Göğü de dengesizliğe düşmekten korunmuş bir
tavan durumunda yaratttık." ilâhî fermanı bu gök tavanının arkasında başka
dünyaların varlığına akla kapı açmaktadır. Semanın yani uzay-zaman denen fizikî
kâinatın sağlam bir yapıda olduğu yanında, "çatlaksız" olduğu da (Mülk-3) açıkça
anlatılmaktadır. "Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin?"
buyurulmaktadır. Ancak kıyametle ilgili ayetlerde, semada çatlamanın vuku
bulacağı sürekli vurgulanır. "Gün gelir, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka
göklere çevrilir." (İbrahim, 14/48) âyeti de kıyamet esnasında bu "çatlaklarla"
ahiret âlemlerine kapı açılacağı açıkca belirtmektedir.
Şemsü'ş-Şumus
Çok hassas ve ileri bir çekim ölçme cihazı olan Weber dedektörünü kendi
galaksimiz olan Samanyolu'nun merkezine yönelttiğimizde belli şiddette bir
karadeliğin bize ulaşan çekim ışımasını kaydederiz. Bu, galaksimizin tam
merkezinde bir karadeliğin bulunduğuna işaret etmektedir.
Gerçekten de galaksimizin merkezinde çok şiddetli kozmik hadiseler cereyan
etmektedir. Oradan alınan ışınlar merkeze yerleşmiş dev bir karadeliğin
bulunduğunu göstermektedir.
Galaksimizin güneşi diyebileceğimiz bu karadeliğin tahminen üç milyon Güneş'e
eşit kütlede ve birkaç ışık saniyesi (bir ışık saniyesi 300.000 km) çapında
olduğu tahmin edilmektedir. Onun çekim gücünün büyüklüğünü anlamak için Güneş'in
Neptün gezegenine yaptığı çekim tesirini ta on ışık yılı uzaktaki bir gök
cismine uyguladığı söylenir. Karadeliklerin ağırlığını yani çekiminin şiddetini
ise bir çay kaşığı kadar miktarı 40 milyar ton gelen nötron yıldızları ile
kıyaslayabiliriz. Karadelikler, nötron yıldızlarından yüz binlerce defa daha
ağırdır. Her karadelik gibi Samanyolu merkezindeki karadelik de durmadan yutmaya
devam etmekte, gitgide büyümekte ve güçlenmektedir. Yani tesir sahası gittikçe
artmaktadır. Uzun kırmızı ötesi (infrared) astronomisinin tesbitleri, her saniye
Güneş Sistemi'nin 50 km hızla onun yutulma sahiline yaklaştığımıza göre,
dünyanın sonu bu karadelik yoluyla mı olacak? sorusu gündeme gelmektedir.
Son yıllarda ortaya çıkan tesbitlere göre de dünyayı kendisine çekip götüren
sadece galaksi merkezindeki karadelik değildir. Sürdürülen seri hesaplamalar ve
hassas gözlem ve araştırmalarla, Güneş'in de kendi- ne has bir hareketi olduğu
anlaşılınca, bi-lim dünyası büyük bir şok daha geçirdi. Güneş, Herkül Burcu
yakınlarındaki ve ismine VEGA denen bir yıldıza doğru hareket halindedir.
Güneş'in bu hareketinin, Kuzey Kutup Ekseni ile 37 derecelik bir açı yapacak
şekilde gerçekleştiği ortaya çıkmış ve bu açıya bilimciler, "solar apex" adını
vermişlerdir. Güneş, işte bu Vega yıldızına doğru her saniyede 20 kilometrelik
bir hızla hareket halindedir.
Güneş'in bu hareketine, çekim gücü sebebiyle sisteme dahil bütün gezegenler gibi
üzerinde yaşadığımız yaşlı ve yorgun Dünya da iştirak etmekte; böylece Güneş
Sistemi belli bir doğrultu boyunca, hiç şaşmadan, şaşırmadan yoluna devam
etmektedir.
Güneş Sistemi galaksi merkezine doğru hareket etmekle birlikte bir miktar sapma
göstermektedir. Acaba Güneş'imiz galaksi merkezine doğru olan rotasındaki
aykırılığın kaynağı ne olabilir? Aykırılığı telâfi etmek için bizi çeken başka
bir merkez daha olmalıdır. Bu eğer beyaz cüce veya pulsar olsaydı görülürdü.
Eğer bu bir kara cüce yahut nötron yıldızı olsaydı, uzun süreçler gerektirirdi.
Bu çok zayıf ihtimal göz ardı edilirse, tek bir açıklama kalıyor geriye... Bu
bir karadelik olmalıdır.
Bir karadelik veya mini mini bir kara nokta, her zaman her yerde birden
karşımıza çıkabilir. Aniden burnumuzun dibinde veya yanı başımızda bitebilir.
Karadeliklerin ışıyan yıldızları itip-kakma örneği, evrende çok yaygın olup,
şimdi tahmin ettiğimizin on ile yüz katı daha çok olması beklenmektedir:
Karadelik uzmanı Kipp Thorne'a göre en ihtiyatlı bir ölçümle, yalnız Samanyolu
kollarında bir milyon karadelik bulunmaktadır. Kısacası evren, tasavvurumuzun
çok üstünde karadelik barındırmaktadır.
Güneş'imiz diğer güneşlere göre istisna olarak tektir. Güneş'imizin bir ikizi
nin olması gerektiğini gök bilimciler kabul etmişlerdir. Güneş'imizin
yakınlarında bir yıldız ışıması olmadığına göre "Güneş'in eşinin" erkenden bir
karadeliğe dönüştüğü üzerinde durulmaktadır. Uranüs, Neptün, Plüton
gezegenlerinde de çekim dengesizliğinden söz edilmektedir.
Güneş Sistemi'mizde kaç tane gezegen olduğunu dahi doğru dürüst bilmemekteyiz.
Plüton gezegeninden sonrasını göremiyoruz. Güneş Sistemi'mizde bugün bilinen
dokuz gezegen vardır. Ancak bu çok eski bir bilgidir. Bazı uzmanlara göre Güneş
Sistemi, on iki gezegenden ibarettir. Bunlardan birisinin parçalandığı tahmin
edilmektedir. Tietz-Bode, Güneş Sistemi'nin çapını Dünya ile Güneş arasını bir
birim kabul ederek 374,8 birim olarak hesaplamıştır. Plüton gezegeninden sonraki
mesafeye tam üç gezegen sığmaktadır.
Meselenin başka bir boyutuna gelince, Güneş Sistemi'nde on iki gezegenden söz
eden Bediüzzaman, Güneş'in manzumesiyle beraber Şemsü'ş-Şumus'a hareket ettiğini
Kur'an'ın işareti olarak dile getirmektedir.
Şemsü'ş-Şumus'u çok daha büyük bir yıldız olarak kabul ettiğimizde erken ölüme
mahkum olmuş ve karadeliğe dönüşmüş Güneş'in ikizi olacaktır. Büyük yıldızların
yakıtlarını küçüklere nisbetle çabucak bitirdiğini bu yüzden de "ölüme" erken
gittiğini burada belirtelim. Hatırlatacağımız diğer bir nokta ise, büyük
yıldızların sonunun karadelik haline gelmektir.
"Veşşemsu tecri limüstekarrin leha" (Yasin 38) âyeti (Güneş de bir delildir
onlara, akar gider yörüngesinde) Güneş'in manzumesiyle beraber Şemsü'ş-Şumus'a
doğru hareketine işaret eder."
Diğer açıklamalara da göz atalım:
"..Ta Şemsü'ş-Şumus'un mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek yevmine
kadar eyyam-ı Rabbaniye vardır." (Barla Lahikası, 325):
Dünyanın ömrü ise Şemsü'ş-Şumus'un hareket-i mihveriyesi ile hâsıl olan eyyam
iledir. (Barla Lahikası, 326):
"Ve Şemsü'ş-Şumus'a tâbi ve âlem-i bekadan ayrılıp küremize bakan dünyaların
ömrü, Şemsü'ş-Şumus'un işarat-ı Kur'anîyede ile her bir günü 50.000 (elli bin)
sene olmasıyla..."
"Şemsü'ş-Şumus'a tâbi dünyaların bekâ âleminden olduğu ve dünyamıza baktığı..."
Bu ifadelerden çıkardığımız sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:
- Güneş sistemi topluca Şemsü'ş-Şumus'a doğru yol almaktadır.
- Şemsü'ş-Şumus ahiret ve bekâ âlemlerindendir. Yaşadığımız fizikî dünyadan
farklı bir âlemdir ve önemli görevler yüklenmişlerdir.
- Şemsü'ş-Şumus'ta geçerli zaman akışında bir gün, bizim ölçülerimize göre elli
bin seneye eşittir. Buralarda zaman olağanüstü genişlemiştir. Bu zaman ölçüsü
başka ayetlerde meselâ meleklerin sürati için dile getirilmektedir. Bu hızın,
bekâ âlemlerinin, nurun hız ve zaman akışı olduğunu düşünebiliriz.
Tarihî kayıtlarda Rabbü'ş-Şıra adlı bir güneşten söz edilir. Eğer gerçekten
böyle bir güneş var idiyse, şu anda böyle bir güneşin görünmemesini, onun
karadelik haline gelmesi ile açıklayabiliriz. Bilindiği gibi fezada bütün
yıldızlar çift olarak bulunurlar. Güneş neden istisna olarak tek yıldız halinde
bulunuyor? Eğer Güneş bir istisna olarak yaratılmamışsa onun da bir eşi
olmalıdır ve Güneş'ten daha büyük bu ikiz şimdi karadelik olarak yerini almış
olabilir. Uzayda birçok örneği görüldüğü gibi, daha önce karadelik haline gelen
yıldız, zamanla eşini kendine doğru çeker ve sonunda onu bütünüyle yutar.
Galaksi merkezindeki karadelikten başka, 6.000 ışık yılı uzaklıkta bulunan
Cygnus X-1 çift yıldız sistemindeki mavi dev HDE-226868 en yakınımızdaki
karadelik olup, dünyada görebildiğimiz ikizinden devamlı surette madde
yutmaktadır. Bu karadeliğin ikizinin yuttuğu maddenin içeri girerken sıkışarak
ısınması sonunda dışarı çıkardığı âdeta ölüm çığlığı niteliğindeki röntgen
ışınları, dünyadan kolaylıkla gözlenebilmektedir.
Yakın zamanlarda ortaya çıkarılan bir diğer gerçek ise çok daha şaşırtıcıdır.
1987 yılının bir sabahında, dünyanın önde gelen yedi bilim adamı, Washington' da
bir araya geldi. Tartıştıkları konu şuydu: İçinde Güneş gibi 200 milyar yıldız
barındıran Samanyolu, tarifi imkânsız bir hızla uzayda nereye gidiyordu?
Astrofizik alanında isim yapmış bu yedi uzman, kısa süren bir tartışmadan sonra
çalışmalarını ortak bir raporla bilim dünyasına duyurmaya karar verdiler.
Samanyolu yıldız adası, saniyede 700 kilometrelik bir hızla, 300 milyon ışık
yılı uzaktaki Hydra-Cenaurus adı verilen bir galaksinin de ötesinde bir bölgeye
doğru büyük bir hızla sürükleniyordu. Bu bölgede, on binlerce galaksiyi içine
alacak büyüklükte, şimdiye kadar görülmemiş olağanüstü çekim gücüne sahip bir
cisim vardı. Sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda bu çekim sebebinin bir
karadelikten kaynaklandığı anlaşıldı. Bu karadeliğin adına Büyük Çekici
mânâsında "Great Attractor" adı verildi. Samanyolu'nun bu hareketine ise Garip
Özel Hareket manasında "Peculiar Motion" dendi. Takip eden birkaç sene içindeki
çalışmalar en az 900 galaksinin bu Büyük Çekici'nin tesiri altına girdiği- ni ve
korkunç hızlarla ona doğru sürük- lendiğini ortaya çıkardı.
Mecerra
"Gökler kapı kapı açılır, her tarafı kapı haline gelen gökten melaike orduları
birden indirme yapar." (Nebe, 78/19) âyetine göre açık kapısı olmayan ve geçit
vermeyen uzay-zaman dört boyutlusunun kıyamet günü açılacağı ilk etapta akla
gelmektedir.
Nebe-19'da, "Gök kapı kapı açılacaktır." ayetinin kozmik izahını nasıl
yapabiliriz? "Gök kapılarının" ne olduğu konusunda tefsirleri incelediğimizde
birçok müfessir, açık ve yakın manalardan ziyade uzak manalara yer verir.
Peygamberimize atfedilen "mecerra" ifadesi üzerinde yoğunlaştığımızda bazı
ipuçlarına ulaşabiliyoruz. Tefsir yorumcularından bazılarına göre "mecerra" ile
Samanyolu kastedilmektedir. Yaptığımız araştırmada, Kuran'ın ilk yorumcularından
ve bizzat Peygamberimiz'den (sas) ders almış olan İbn-i Abbas'ın açıklamalarını
konumuz açısından dikkat çekici buluyoruz. Peygamberimiz'in (sas) ifadelerine
göre "Mecerra" sema kapısıdır ki, sema buradan yarılacaktır. Taberani'nin
eserinde bulunan bir sözü ise şöyledir: "Gökte bulunan mecerra, arşın altındaki
yılanın teridir (salyası)."
Peygamberimiz (sas) o gün anlaşılmasında zorluk bulunan ince ve yüksek
hakikatları çoğu kere teşbih ve mecazlar yoluyla anlatmıştır. Karadelikler için
yapılacak en uygun benzetmelerden birisi de "yılan" lâfzıdır. İki uzayı
birbirine bir tünel-hortum şeklinde bağlama özelliği sebebiyle karadelikler için
bilim dünyasında "Worm hole" yani "solucan deliği" tabiri kullanılmaktadır.
Yılan bünyesine göre iri şeyleri yutabilmekte ve yutulan şeyi "dar ve uzun bir
tünelden" geçirmektedir. Karadeliklerin Şehadet Alemi'ni Arş'a bağlayan tünel
olduğu ihbarı da bu hadisin ifadesinden sezilebilir.
Geometrik çekim dengesinin bozulmasıyla -Genel Relativite'nin de ispatladığı
üzere- göklerin uzay-zaman düzlüğü Kuran'a ait ifadeyle, dürülebilir ve bir
kâğıt gibi buruşturulabilir, yıldızlar yerinden düşer. Çünkü gök cisimleri
cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlanmıştır. Karadeliklerin
müthiş çekimi bu dengeleri alt üst edebilecek kuvvettedir. Karadelikler
konusunda dünyada ileri derecede uzmanlaşmış birkaç kişiden birisi olan Stephen
Hawking Zamanın Kısa Tarihi adlı eserinde, kâinatımızda "görülen" yıldızlardan
daha fazla karadeliğin mevcut olduğunu belirtir. Hatırlayalım ki, sadece bizim
galaksimizde 200 milyar görünen yıldız var! Bu durum tabii ki, ilim adamlarını
"Acaba kıyamete bir adımlık mesafe mi kaldı? Siyah deliklerde kaybolan madde,
ısı ışık nereye gidiyor? Bunlar gerçekte yokluğa mı gidiyor?" diye de sormak
mecburiyetinde bırakıyor.
Nitekim astrofizikçiler, bir türlü dışına çıkamadığımız kâinatın, belki de
dışına çıkabileceğimiz bir kapı bulduk diyorlar. Meselâ Kur'an'da geçen "göğün
görünmez kapıları" siyah delikler ise, o zaman ahiret âlemleri fazla uzağımızda
bulunmuyor demektir.
"Karadeliğin tekilliğinden sonra ne vardır?" sorusuna, "Hiçbir şey yoktur."
şeklinde verilen bir cevap herhalde hiç kimseyi tatmin etmez. İspatı şimdilik
yapılamayan ancak ağırlıklı desteklemelerle ileri sürülen ve çok sayıdaki bilim
adamının inandığı "Akdelikler" (White Holes) gündemin ilk maddesini oluşturuyor.
Tartışmalar şu noktada odaklaşıyor. Diyorlar ki, karadeliğin tekilliği bir başka
evrenin bir başka tekilliği ile dar bir tünel şeklinde, kum saati gibi
birleşmiştir. Bir başka evrenin tekilliği, o evrenin akdeliğidir. Akdelikler,
karadelikler gibi çevresindeki her şeyi yutmazlar. Aksine onlar, kendisine
ulaşan her şeyi dışarı püskürtüp fırlatır. Karadeliğin aksine çok aydınlık olan
bu bölgelerde çekme yerine itme ve kaldırma söz konusudur. Buradaki çekime
gravitasyon diyorduk. "Oradaki" özellik çekiş değil itiştir (levitasyon).
Akdelikler aslında Big-Bang gibi yeniden doğuşu temsil etmektedir. Ayet-i
Kerime, âlemin toplanıp dürüldükten sonra tekrar ilk haline iade edileceğini
bildirmektedir. "Gün gelir, gök sahifesini, tıpkı kâtibin yazdığı kâğıdı dürüp
rulo yapması gibi düreriz. Biz ilkin yaratmaya nasıl başladıysak, diriltmeyi de
Biz gerçekleştiririz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaaddır. Bunu gerçekleştirecek
olan da Biziz." (El Enbiya, 104)
--------------------------------------------------------------------------------